İngilizcede, Türkçede de olduğu gibi, bir çok özgün deyim vardır. Deyimler, genellikle arkasında kültürel bir anlamı olan kelimeler veya ifadelerdir. Çoğunlukla anlamları kendisini oluşturan kelimelerden farklıdır. Duyduğunuz İngilizce deyimlerin çoğu Türkçede de birebir yada benzer olarak bulunur. Muhtemelen bazılarını, özellikle TV şovlarında ve filmlerde duymuşsunuzdur. İngilizce deyimleri ve ifadeleri öğrenmek biraz zaman alabilir, ancak kullanışlılıkları ile İngilizce yetkinliğinize seviye atlatır ve sizi daha etkili bir konuşmacı haline getirir. İngilizce deyimler öğrendiğinizde, diğer insanlar ile olan konuşmalarınıza renk katabilirsiniz. Bundan dolayı English Time olarak en yaygın ingilizce deyimlerden ve ifadelerden bazılarını topladık.
Aslında Türkçede de çok benzeri olan bir deyim olan “Kendi zehrinin tadına bakmak” anlamına gelir. Bir kişinin başkasına kötü davrandığı kadar kendisine kötü davranılması anlamına gelir.
Örnek
Did you get a taste of your own medicine?
Kendi zehirinin tadına baktın mı?
Türkçede “Sırlarını dökül” şekilde kullanılır ve aynı anlama gelir.
Örnek
But in seven minutes, I'm gonna come out there and make you spill your beans.
Ama 7 dakika sonra buradan çıktığımda bana her şeyi anlatacaksın!
Türkçe karşılığı “iyi adam lafının üzerine gelir / iti an çomağı hazırla” olan “Speak of the devil” ,Türkçede olduğu gibi az önce bahsettiğiniz kişinin tam o anda ortaya çıkması yada geldiği anlamına gelir.
Örnek
Well, speak of the devil! We were just talking about you!
İyi adam lafının üzerine gelir! Bizde tam senden bahsediyorduk!
Türkçedeki kullanımı ile aynı şekilde kullanılan ”When pigs fly”, bir şey asla olmayacağı veya gerçekleşmeyeceği zaman kullanılır.
Örnek
I might wake up early tomorrow to clean my room. Odamı temizlemek için yarın erken uyanabilirim
Yes, you'll do that when pigs fly. Evet, bunu domuzlar uçtuğunda yapabilirsin belki.
Türkçede de benzer bir deyim olan “Şeytanın bacağını kır.” ile aynı anlama gelir ve birine şans dilemek için kullanılır.
Örnek
Break a leg.
İyi şanslar
Bu deyim İngilizcede birisi ile tamamıyla anlaştığınız zaman kullanılır.
Örnek
We didn't always see eye to eye...
Her zaman anlaşamazdık
Bu deyim keyifsiz/rahatsız/hasta olmak veya kendinde hissetmemek anlamlarında kullanılır.
Örnek
I really feel under the weather today; I might have a terrible cold.
Bugün gerçekten havanın altında hissediyorum; Grip olmuş olabilirim.
Bu deyim yapması çok kolay olan bir şeyi açıklar. Aslında son zamanlarda Türkçede de çok kullanılmaya başlanan bir deyim olmakla haksız veya utanç verici bir şey yapmanın çağrışımını taşır, çünkü yapılması çok kolaydır ve genellikle sinsice olan hareketler için kullanılır.
Örnek
Winning the game was like taking candy from a baby.
Oyunu kazanmak bir bebekten şeker almak gibiydi.
Türkçede de benzeri olan bir deyim olan “It’s raining cats and dogs”, “bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor” anlamına gelir. Kelimenin nasıl ortaya çıktığını kimse tam olarak bilmesede İngilizcede köpek ve kedilerle ilgili çok fazla deyim olması gerçekten ilgi çekici bir özelliktir.
Örnek
There's no way they'll be playing at the park, it's raining cats and dogs out there! Parkta oynamalarının imkanı yok, dışarıda kediler ve köpekler yağmur yağıyor!”
Bu deyim bir şey söylemekten kaçınıldığında veya oyalanıldığında kullanılır. Türkçedeki “Lafı dolandırmak” deyimi ile birebir aynıdır.
Örnek
I won't beat around the bush.
Lafı dolandırmayacağım.
“İyilikle öldür” aslında Türkçede de benzer olan “iyiliğiyle boğmak” kelimesi ile aynı şekilde kullanılır. Bu deyim, o kişiye rahatsızlık veya zarar verme niyeti olan birine son derece yardımcı, istekli veya cömert olmak anlamına gelen bir deyimdir.
Örnek
She is probably... someone who just lacks social skills, so be nice, get her something special, kill her with kindness.
Muhtemelen o, sosyal ilişkileri zayıf olan biri, ona iyi davran, ona özel bir şey al, onu kibarlığınla öldür.
Türkçedeki “Top sende” deyimi ile aynı anlama gelir ve aynı şekilde kullanılır.
Örnek
But either way, the ball is in your court.
Fakat ne olursa olsun, şimdi top sende.
“Uzun lafın kısası” anlamına gelen “To make a long story short” doğrudan bir hikayenin önemli kısmına ulaşmak, hikayedeki önemsiz veya sıkıcı ayrıntıları dışarıda bırakmak demektir. Uzun lafın kısası ifadesi genellikle “Long story short” olarak kısaltılır.
Örnek
To make a long story short, I ran into Mark and we decided to go to the park together.
Uzun lafın kısası, Mark'la karşılaştım ve birlikte parka gitmeye karar verdik.
Türkçedeki anlamı ile birebir olan bu deyim; Birini ya da bir şeyi sadece görünüşüne göre yargılamamak anlamına gelir.
Örnek
Don't judge a book by its cover, sir.
Dış görünüşüne aldanmayın efendim.
“Artık çok geç” anlamına gelen bu deyim bir fırsat kaçtığında kullanılır.
Örnek
Don't miss the boat.
Fırsatı kaçırma.
Bu deyim aslında Türkçede de aynı şekilde kullanılan “Bir taşla iki kuş vurmak” ile birebir aynıdır. Aynı anda iki sorunu çözmek anlamına gelir.
Örnek
Well, this is one way to kill two birds with one stone.
Bu bir taşla iki kuş vurmanın bir yolu.